28 Nisan 2017 Cuma

Parfümün Dansı - Tom Robbins



Orijinal Ad: Jitterbug Perfume 
Tür:  Kurgu, Fantastik
Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
Basım Yılı: 1984
Sayfa Sayısı: 368

Zamanın birinde, Alobar adında bir kral varmış. Alabor’ın ülkesinin geleneklerine göre kralın herhangi bir yerinde beyaz bir kıl çıktığında kral öldürülüyormuş
.
Alobar da aynaya bakması yasakken, bir gün yansımasında bir beyaz saç teli görüyor. Cariyelerinden birinin yardımıyla geçici süreliğine bu saç telinden kurutuluyor ama ölüm, herkese olduğu gibi Alobar içinde kapıda bekliyor.

Ölümden bir şekilde kaçan Alobar’ın yolu o zamanlar küçük bir kız olan Kudra ile kesişiyor. Alobar, Kudra’nın yaşadığı yerde gelenek olarak, dul kalmış kadınların ölmüş eşleriyle birlikte yakıldığını öğreniyor ve bu gelenek ona çok gereksiz geliyor, bunu Kudra’ya söylüyor ama Kudra, geleneklerin böyle olduğunda ısrar ediyor. Aradan geçen uzun zaman sonra, Kudra evleniyor ve dul kalıyor. İşte o zaman o da Alobar gibi ölümden kaçmaya karar veriyor. Böylece ikilinin yolları ikinci defa kesişiyor.

Önlerinde daha yaşayacak uzun bir hayat olduğunu düşünen Alobar, ölümsüzlüğü bulmak umuduyla Kudra ile yollara düşmek istiyor. Kudra ile Alobar’ın ölümsüzlük hikayesi de böylece başlamış oluyor.


Hikaye Amerika, Fransa, Konstantinopolis, Hindistan ve daha nice yerlere ve zamanlara kadar
ulaşıyor. Bu macerada bilim adamları, ressamlar hatta kimi zaman tanrılar bile bize eşlik ediyor. Kitap boyunca bizim için en önemli olan tanrı ise kesinlikle Pan oluyor. Yunan mitolojisinde cinselliğin, düşkünlüğün ve hazzın tanrısı olan bu satir tanrı, Kudra ve Alobar’a yolculuklarında eşlik ediyor. Pan, ona inanan insanlar azaldıkça yok olmaya başlıyor ve bu yok oluşun temeli, Hz.İsa’nın doğumuna dayanıyor. Tanrılar bile bir bir yok olmaya başlamamışken, Alobar ve Kudra’nın buldukları ölümsüzlüğün zıttı bana çok ilginç geldi. Alobar ve Kudra, Pan’ ile seyahatlerine başlamışken, Pan’ın uzaktan bile duyulan iğrenç kokusunu bastıracak bir parfüm arayışına girmek zorunda kalıyorlar. Bizde burnumuza çeşit çeşit kokuyu üfleyecek olan bu yolculuğa onlarla birlikte katılmak kalıyor.



Bütün bu geniş konulu hikayeye ek olarak kitap tek bir zaman üzerinden de ilerlemiyor. Günümüze yakın bir zamanda parfüm işi ile uğraşan üç farklı ana karakterin hayatları da anlatılıyor. Kitabı okumaya devam ettikçe, bu hayatların birbirine dokunduğu yerleri görüyorsunuz.

Kitap ve film akışlarını çabuk tahmin eden biri olarak bu kitap kesinlikle benim tahmin ettiğim şekilde ilerlemedi. Aslında kitabı okurken kendime düşünecek fırsatları da çok fazla vermedim. Uzun bir sürede okudum ama yine de sanki hepsini birden okumuşum etkisi bıraktı. Kimi yerlerde olay akışlarını anlamak benim için zor oldu da demeden geçmek istemem. Zaman algısını kaybettiğim sayfalar oldu. Bir iki sayfa içinde adapte oluyor ve yine okuduğum her diyalogdan etkilenmeye başlıyordum.

Alobar ile Kudra’nın yolculukları boyunca karşılaştıkları kişiler ile olan akılcı diyaloglar, aralara serpiştirilmiş kara mizahlar ve inceden yapılmış göndermeler de olay örgüsü kadar beni hayran bıraktı. Kitabın birçok yerindeki diyalogları daha sonra tekrar okumak için işaretledim.
Pancar metaforu kitabı okumadan bazı yerlerde okuduğum bir şey olmuştu. Kitabın içinde beklediğim şekilde kullanılmış bir öge değildi ama bunu tamamen pozitif anlamda diyorum. Kitapta bazı şeyler başından beri netken insan okurken bu büyülü atmosferin içinde hiç dikkat edemiyor. Ben en çokta bu büyülü atmosferi, masalsı havayı beğendim.


Sizde K23 parfümünün doğuşunu anlatan, kimi yerde sizin de karakterler gibi bolca meraklanacağınız, varoluş üzerine kurulmuş bu kitabı okumak isterseniz benimde “pancarla başlayan hikaye şeytanla biter” demem doğru olur ;)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder