Vizyon Tarihi: 19 Şubat 2016
Yönetmen: Lenny Abrahamson
Oyuncular: Brie Larson, Jacob Tremblay, Sean Bridgers
Tür: Dram
Ülke: Kanada, İngiltere, Amerika
Imdb Puanı: 8,2/10
Imdb Puanı: 8,2/10
İçinde bulunduğumuz sene birçok dalda Oscar’a aday gösterilen Room
filmi bence insanı derinden etkileyen ve düşündüren bir konuya sahip. Aynı isimli
kitaptan uyarlanan Room, daha önce hiç içinde yaşadıkları ‘Oda’ dışında dünyayı
görmemiş bir çocuğun (Jack) psikolojik hikayesini anlatıyor. Joy isimli bir
kadının bir adam tarafından kaçırılıp 5 yılı aşkın süre boyunca rehin tutulması
ve bu adamdan bir çocuk sahibi olmasıyla başlamış olan olaylara biz, Jack’in 5. doğum
gününde dahil oluyoruz.
Filmi izlemeye başladığımda konusu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Olayları
anlamam yavaş yavaş oldu, filmin her bir dakikasında yeni bir şeyler öğrendim.
Bu da filmi çok daha fazla beğenmeme neden oldu.
Filmin ilk yarısı, Jack ve annesinin Oda’daki günlük yaşamlarını anlatıyor. Jack’in dünya ile olan tek bağlantısı bir tavan penceresi ve odada bulunan bir televizyon. Gerçek dünyayı hiç görmemiş olması nedeniyle Jack’in gerçeklik algısının farklılığı beni büyüledi. Oda’nın dışında başka bir yer olmadığı, dışarıda gezegenlerin bulunduğu, televizyondan gördüğü denizlerin gerçek olamayacak kadar büyük olduğunu düşünmesi, odada gördüğü sinek ve farelerin gerçekliğine inanırken daha önce hiç köpek görmediği için köpeklerin varlığına inanmaması, annesi ve kendisi dışında ‘televizyon insanlarının’ yassı ve renklerden yapılma olduğunu düşünmesi, filmin ilk yarısında Jack’in iç sesiyle bize anlattığı şeylerden bazılarıydı.
Filmin ilk yarısı, Jack ve annesinin Oda’daki günlük yaşamlarını anlatıyor. Jack’in dünya ile olan tek bağlantısı bir tavan penceresi ve odada bulunan bir televizyon. Gerçek dünyayı hiç görmemiş olması nedeniyle Jack’in gerçeklik algısının farklılığı beni büyüledi. Oda’nın dışında başka bir yer olmadığı, dışarıda gezegenlerin bulunduğu, televizyondan gördüğü denizlerin gerçek olamayacak kadar büyük olduğunu düşünmesi, odada gördüğü sinek ve farelerin gerçekliğine inanırken daha önce hiç köpek görmediği için köpeklerin varlığına inanmaması, annesi ve kendisi dışında ‘televizyon insanlarının’ yassı ve renklerden yapılma olduğunu düşünmesi, filmin ilk yarısında Jack’in iç sesiyle bize anlattığı şeylerden bazılarıydı.
Normalde aynı konunun anlatılması, kapalı duvarlar arasında geçen ve iç seslerin olduğu bir filmde melankolik bir hava yaratabilirken, bu filmde
konunun naif ve çocuksu bir duyguyla yansıtılışı filmi bunalmadan izleme
imkanı yaratıyor ve bir çocuğun gözünden dünyayı görmek her zaman farklı bir
deneyimken, daha önce dünyayı görmemiş bir çocuğun gözlerinden görmek daha da
farklı bir deneyim oluyor.
Jack ve annesi arasındaki ilişki, Jack’in dünyayı anlama çabaları ve film boyunca duyduğumuz iç sesi filme o kadar bağlanmama neden oldu ki, ilk yarının sonuna gelene kadar aslında odadan çıkış için ne yapmaları gerektiğini, çıktıktan sonra neler olacağını düşünmeyi unutmuş gibi oldum.
Bence ilk yarıdan sonra film bir düşüşe geçiyor. Ya da ilk kısmın
mükemmelliğini yakalayamıyor da denebilir.
Filmdeki oyunculuk tek kelimeyle mükemmeldi. Daha 9 yaşında olan
Jacob Tremblay'nin oyunculuğu insanı gerçekten büyülüyor. Oscar'da sadece en iyi kadın oyuncu dalında ödül alabilmesine üzüldüm ama ben kafamdan bütün Oscarları verdim :)
Benim 2016 ve tüm zaman favori filmlerim içine girdi. Sizde bu mükemmel filmi kaçırmayın, izlerken size neler kattığını düşünün ve yorumlarınızı bizimle paylaşın :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder