Orijinal Ad: Tell the Wolves I'm Home
Tür: Dram, Genç Yetişkin
Çevirmen: Bahar Çelik
Çevirmen: Bahar Çelik
Yorum
yapmanın çok zor olacağı bir kitap olacak Kurtlara Söyle Eve döndüm. O kadar
duygu yoğunluğu içeriyordu ki. bu kadar etkilendiğim bir kitap olmamıştı.
Bayılarak okudum ve okurken etkilendiğimi fark etmedim bile. Hala arada sırada aklıma geliyor ve duygulanmadan
edemiyorum.
Ana
karakterimiz June çok enteresan bir karakter, eski zamanlara aşırı derecede
meraklı, kendini geçmişte hissetmek için ormanda vakit geçirmeyi seven 13
yaşında bir kız. Eskiden arasının çok iyi olduğu ama zamanla aralarına bir soğukluk giren Greta isimli bir ablası var. Bir de hikayenin çıkış noktası olan Finn... Finn, June'un dayısı ve aids, yani yaşamak için çok az zamanı var ve sanat tutkunu bir ressam bu yüzden son zamanlarını birlikte geçirmek için June ve Greta'nın tablosunu çiziyor.
June, Finn'e aşırı derecede bağlı ve ona karşı olan sevgisinin zaman zaman hayranlık ve aşk arasında kaldığını fark ediyoruz. Aşk denilince akla gelen aşklar gibi değil tabi ki. June Finn'in yaptığı her şeye, her
harekete hayran ve gerçekten Finn'in gerçekten de hayran olunacak renkli bir kişiliği
var.
(Bu kısım spoiler gibi gelebilir ama okurken bunu biliyorsunuz :)) Olaylarımız ise Finn'in ölmesiyle başlıyor. June hem o yaşta hayatta en çok
sevdiği kişiyi kaybetmenin, hem de yalnızlığın içinde
kalıyor. Ve sonrasında onca zamandır bilmediği bir gerçeği öğreniyor; Finn'in hayatını birlikte geçirdiği Toby isimli bir erkek arkadaşı olduğunu. Toby, June ile tanışmak istiyor ve Finn'in kendisi için bıraktığı şeyler olduğunu söylüyor. Böylece June ailesinde gizli bir şekilde Toby ile buluşmaya başlıyor çünkü ailesi Finn'in ölümünden Toby'i sorumlu tutuyorlar. Buradan sonrasında ise birbirine
yabancı ve aynı insana aşık iki kişinin birbirini tanımalarını okuyoruz. June'un, aslında Finn'i oluşturan şeylerin başka insanlardan geldiğini, annesi ve Finn'in arasının bozukluğunun nedenlerini, Finn'in sandığı şeylerin aslında Toby'nin olduğunu fark edişini...
Sevdikleri kişinin arkasından, birbirlerinde onun bir
parçasını bulmak ikisini de hem rahatsız etmeye hemde vazgeçemeyecekleri bir
şeye dönüşmeye başlıyor. İkisi de içinde bulundukları bu yalnızlıkta birbirlerine arkadaşlık ediyor ve birbirlerini tanımaya çalışıyorlar. Ve sizde onların yaşadığı her şeyde hikayeye daha da bağlanıyorsunuz
Günümüzün kirlenmiş, tek düze ve birbirinin
aynısı olmuş aşk kitaplarının haricinde böylesine saf ve orijinal olan bir
kitap okumak çok güzel. Hala aklımdan hikayenin konusunu bile geçirdiğimde
duygulanmadan edemiyorum.
"İnsanların neden sürekli yapmayı istemedikleri işleri yaptıklarını merak ediyordum gerçekten.Hayat giderek daralan bir tünel gibiydi.İnsan ilk doğduğunda tünel kocaman oluyordu.İstediğin her şey olabilirdin o zaman sanki.Sonra doğduğun anda belki yarı yarıya küçülüyordu tünel.Erkek doğduysan anne olamayacağın kesinleşmiş oluyordu ve bir manikürcü ya da anaokulu öğretmeni olman da pek muhtemel değildi.Sonra büyümeye başlıyordun ve yaptığın her şey bu tüneli biraz daha daraltıyordu.Ağaca tırmanırken kolunu kırdığında bir beyzbol atıcısı olmayı listeden elemiş oluyordun.Matematik sınavlarından kaldıysan bilim adamı olma hayallerinin hepsini çöpe atabilirdin.O kadar basit.Bu böylece yıllar boyunca devam ediyordu,sonunda o tünelin içinde sıkışıp kalana dek.Belki bir fırıncı, kütüphaneci ya da barmen oluyordun sonunda.Ya da bir muhasebeci.Orada kalakalıyordun.Bir gün öldüğün zaman tünel artık tamamen daralıp kapanmış oluyordu.Kendini bir sürü tercihle sıkıştırmış,sonunda tünelin altında ezilip kalmış oluyordun."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder