7 Şubat 2017 Salı

Taht Oyunları - George R.R. Martin



Orijinal Ad: A Game of Thrones (A Song of Ice and Fire #1)
Tür:  Epik Fantastik, Macera
Çevirmen: Sibel Alaş
Yayınevi: Epsilon Yayınları
Basım Yılı: 2011
Sayfa Sayısı: 850
Goodreads Puanı: 4,44

Bir çok kitap ya da film yorumuna nereden başlayacağımı bilemezken Taht Oyunları’nda kesinlikle biliyorum ve diziden başlamam gerektiğini düşünüyorum. Çünkü benim Taht Oyunları ile tanışmam dizi ile olmuştu. 

Geçtiğimiz yılın başlarında çevremdeki herkes ‘Game of Thrones’, ‘Game of Thrones’ diye dolaşıyordu. Zaten internet sitelerinde de böyle bir şeyden kaçmak kesinlikle mümkün değildi. Dizinin ‘milli dizimiz’ statüsüne yerleştiğini düşünüyorum. 

Yabancı dizi ve film olaylarından, böyle fantastik dünyalardan uzak insanların bile izlediği bir dizi oluverdi. Bu durum, dizinin zevkleri farklı olan insanlara bile hitap edecek derecede iyi olduğunu gösteriyor ama bende tam tersi etki yarattı.

Genellikle etraftan çok fazla gördüğüm, duyduğum şeylere karşı biraz önyargılı yaklaşırım. O yüzden Game of Thrones’a da öyle yaklaşmıştım ve itiraf etmem gerekirse biraz fazla meraklıyım. Gördüğüm her yazıya tıklayabiliyorum. Hal böyle olunca, daha diziyi izlememişken bile dizi hakkında bir çok şey biliyordum, bu da izlememe uzun süre engel oldu. Sonrasında ise madem bu kadar şeyi biliyorum, izleyeyim dedim. 

Normalde dizileri oturup bir seferde izleyen ben, bir sonraki bölümü açmak için bile büyük uğraşlar vermeye başladım. Çünkü dizinin olay akışı dahil, hangi karakterlerin başına ne geleceğini bile biliyordum. Tabi bu benim için bir işkenceye dönüşünce diziyi fazla helak etmeyeyim dedim. Normalde çok sevebileceğim bir konusu olduğu için kitap serisini okumaya karar verdim. Okuduktan sonra ise tekrardan diziye dönmeyi düşündüm. 


Kitabı elime alınca yoğunluktan dolayı bir süre okuyamadım, ama son yarısını yoğun günler bitince 2 gün içinde okudum. Gerçekten bayıldım. Dizide hissettiğim o eksikliği bana sıkıcı gelen yanı tamamlayan kesinlikle kitap oldu. Karakterlerin bazı şeyleri neden yaptığı, dizide sanki çok hızlı geçermiş gibi gelen zamanın aslında çok uzun aylar sürdüğünü görmek benim için kitabı baya sürükleyici kıldı. Tabi bunun yanında olayların akışı en büyük etkendi. Zaten ne olacağını bildiğim halde bir sonraki sayfayı çevirmek için kendimi tutamadım ve daha önce izlediğim şeylerin nasıl anlatıldığını okumak benim için güzel bir deneyim oldu. 




Bu seri hakkında sevdiğim diğer bir şey ise, aslında kimsenin tam olarak kötü karakter olarak adlandırılamaması. Aslında bütün karakterlerin yaptıkları şeylerin kendileri için geçerli bir nedeni oluyor. Bir olaya, karşı taraftan baktığınızda hak verilebilir görüyorsunuz. Her bölümün farklı karakter tarafından anlatılıyor oluşunun olay akışını bozacağını ya da anlamayı zorlaştıracağını düşünürken, inanılmaz akıcı geçiyor. 

Karakter yoğunluğu kimi zaman çok yorucu olsa da herkesin kendi kişiliğine benzerlik yakalama oranını yükseltiyor. Ailelerin tekdüze değil köklü bir geçmiş ile kurgulanmış olması, içinde geniş bir tarih barındırması tarihi çok fazla sevemesem de beni çok etkiledi. 

Peki, Taht Oyunları’nın hiç kötü yanı yok mu? İşte burada kafamda bir sürü soru işareti de kalmıyor değil. Kitabı çok sevmiş olmama rağmen olaylara eleştirel yaklaştığımda, kitaplıkta bazı şeylerin gözüme batıyor. ‘Kadınlık’ düşüncesi bana çok yanlış geldi. Yani kitaptaki kadın karakterlerin sadece ‘kadınlıkları’ ile var olmaları, sanki sadece sahip olunan bir şeymiş gibi bahsedilmeleri, daha 13 yaşındaki bir kızın bu kadar tasvir edilmesi okurken beni rahatsız etti.

Geçmişe baktığımızda bir çok uygarlıkta genç krallar, kraliçeler oldu. Insanlar çocukken evlendirildiler, toprak karşılığı satıldılar bunu kabul ediyorum ama kitaptaki bütün karakterlerin bu durum içinde olması, hepsinin 16 yaşın altında olması zorlama bir durum gibi geldi.

Olayların fantastik kısmına gelecek olursam, şu an için okuduğum fantastik kitaplar içinde en az fantastik öge içeren kitaplardan biri. Ama içerdiği şeyler kitaba çok yedirilmiş geldi. Hiçbir şey insanın gözüne batmıyor. Tabii bu fantastiklik hariç genel olarak toplumların kültürlerinde ki garip gelenekler bile okurken insana garip gelmiyor.


Kitap hakkında ayrıntılara girince gözüme bu gibi şeyler batıyorken, şuan sevgim bunları göz ardı etmeme neden oluyor. 

İlk kitap bitince ilk sezonu tekrar izledim. Karakterlerin neler düşündüğünü bilmek daha akıcı izlememi sağladı. İkinci kitap bittikten sonra ikinci sezonu da tekrar izleyeceğim. Bunu bir rutine oturtmayı düşünüyorum.  

Yorum bırakmayı unutmayın :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder