Tür: Klasik, Kurgu, Romantik
Çevirmen: Handan Ünlü Haktanır
Yayınevi: Koridor Yayınları
Basım Yılı: 1847
Sayfa Sayısı: 850
Sevdiğin kişiyi 'Sen' kabullenmek ve bu büyük aşkın nefrete dönüşmesi.
İşte
Uğultulu Tepeler sanırım bu demek.
Benim
Uğultulu Tepeler ile tanışmam aslında yedinci sınıfa kadar
dayanıyor. Evet, bir çoğumuz gibi bende Alacakaranlık sevdasına
tutulmuşken duydum Uğultulu Tepeleri. İşte taa o zamandan aklımın
bir köşesinde yer edinmişti. Her
kitabın bir zamanı olduğunu düşündüğümden hiç bir zaman
elim bu kitaba gitmedi. Sanırım İngiliz edebiyatı 'klasiği'
olarak adlandırıldığı için olmalı. Bir çoğumuzun
'klasiklerden korkulur' bakış açısı ile büyütüldüğüne
inanıyorum. Benimki de tam olarak bu korku olmasa da 'bana çok ağır
gelir' ön yargısıydı. Kendimi
bu sene hazır hissettim ve aldım Uğultulu Tepeleri. Aslında
Koridor Yayınları'nın kumaş kapaklı baskıları da bu konuda
etkili olmuş olabilir :)
Kitabın
karakterlerini de bilmiyordum, konusunuda. Sadece
romantik bir klasikti benim için. Arka
kapak yazısını bile okumamıştım.
Ilk beş bölümde olayı kim anlatıyor, kimi anlatıyor
karmaşasında kayboldum. Ana karakterlerin kim olduğunu anlamadım.
Neyse ki bu durum uzun
sürmedi.
Uğultulu
Tepeler'e yakın bir yer olan Grange'e kiracı olarak gelen Bay
Lockwood, ev sahibi olan Heatcliff'in hikayesini, evin
hizmetçisi olan Ellen
Dean yani Nelly'den
dinlemeye başlıyor.

Uğultulu Tepelerde Bay Earnshaw, iki çocuğu Catherine ve Hindley ile yaşamaktadır. Bay Earnshaw bir gün eve Heatcliff adında sokakta bulduğu bir çocuğu getirir ve ailenin yeni üyesi ilan eder. Böylece Heatcliff'in hikayesi başlar. Heatcliff'in karanlığı karşısında çoğu zaman dilim uçukladı. Ama O, bütün karanlığına karşı kalbini Catherine'e kaptırıyor ve büyüleyici bir aşka tutuluyorlar. Bu hissin, kitabı okumayanlara bir cümle alıntısı ile anlatılması mümkün olmasada Emilie Bronte, Catherine'in aşkını 'Ben Heatcliff'im' diyerek anlatmış. Onlar tek bir karakterler, Heatcliff'in içinde bir Catherine, Catherine'de de bir Heatcliff var.
Hikayemizin akışı böyle devam ediyor demek çok isterdim, ama olaylar büyük bir değişim geçiriyor. En önemli değişimde kitapta ki aşkta oluyor ve yavaş yavaş her şeyin nefrete dönüşmesine tanık oluyoruz. İşte bu da beni en çok etkileyen kısım oldu. Heatcliff'i bu yapan, kişiliğini bu hale getiren, aslında içinde olan bu nefret ateşinin iyice harlanmasını görmek beni çok etkiledi. Her karakterin mutlaka bir kırılma noktasında kötü olduğunu düşünmek bu kitapta bana biraz yalanmış gibi hissettirdi. Daha kitabın başlarında, Heatcliff'in küçüklüğünde bile içindeki kötülüğü hissediyorsunuz. Ama bu kötü karakter kelimelerle anlatılabilecek bir şeyden çok, hissedilebilecek bir şey bana göre.
Kitaplardaki
o romantik erkek kalıbına ya da aşık olunca kuzu kesilen kötü
erkek kalıplarına
ne çok alıştırılmışsak kitap boyunca Heatcliff'ten yana hep
bir umudum oldu. Ve
hep hayal kırıklığına uğradım.
Bu
kadar kötü dedikten sonra şimdi kuracağım cümle saçma
gelebilir ama, bence kitabın asıl
kötü karakteri
Heatcliff değildi. Bana
göre Heatcliff'in
kötülüğü bir seçim
değildi,
ama Nelly'ninki öyle.
Karakterleri etkilemesine, düşüncelerine, cümlelerinin bir çoğuna
sinir oldum. Olay akışlarını bile bir çok kez etkiledi. Ana
karakterimizin hayatını etkileyen bir çok şeyde, aslında
alakasız bir karakterin izlerinin olması ve hikayenin onun
ağzından anlatılması da aslında kitabın bir diğer akıllıca
özelliğiydi.
Kitabın başından beri özellikle Uğultulu Tepeler'de geçen sahnelerde melankolik bir hava hissediyordum. Kitabın ikinci kısmında bu hava Heatcliff'in ruh haliyle daha da arttı. İşte bu sahneler beni en çok etkileyenler oldu. Heatcliff'in hayatının sonları, Catherine'i kaybettikten sonra girdiği ruh hali, hele de o mezar sahneleri...
Kitabın başından beri özellikle Uğultulu Tepeler'de geçen sahnelerde melankolik bir hava hissediyordum. Kitabın ikinci kısmında bu hava Heatcliff'in ruh haliyle daha da arttı. İşte bu sahneler beni en çok etkileyenler oldu. Heatcliff'in hayatının sonları, Catherine'i kaybettikten sonra girdiği ruh hali, hele de o mezar sahneleri...
Bir
çok kitap kapağını kapadığımda hikayenin bitmediğini bilirim. Karakterler bir yerde, bir şekilde hayatlarına devam
ediyordur ve hiç bir hikaye, hiç bir zaman gerçek anlamıyla bitmez. Ama bu kitapta ise bitti... Catherine'e,
Heatcliff'e, Bay Lockwood'a, Nelly'e ne olduğunu düşünmedim.
Sizin için hayatlarına tanık olduğunuz insanlar oluyorlar.
Hayatları
küçüklüklerinden
başlıyor, sizi de yanlarına alıp hayatlarını yaşıyorlar ve bitiyor...
-DETAYLI
KISIM BİTTİ-
Kitabı
bitirince çok sevdiğim bir kitap edinmiş oldum bir çok duygu
yaşadım. Umutlandım, hayal kırıklığına uğradım...
Heatcliff'in hikayesini benim
yüreğime dokundu. Emilie Bronte kitap
boyunca size Heatcliff'mişsiniz gibi hissettiriyor.
Bu
etkiler üzerimden çıkmadan hemen uyarlama
filmlerine baktım
ve 2009 yapımı olan iki bölümlü mini dizisini buldum. İzlediğimde kitap kadar etkilenmedim ama
bir çok replik aynı kalmıştı ve merak ettiğim bir kaç sahneyi
görme şansı yakalamış oldum. Kitabı okurken hissettiğim o melankolik havaya sahip olan bir çok sahne de gördüm.
Eğer ufacık bile olsa gözünüz klasiklerden korkuyorsa, korkunuzu yenin ve bence Uğultulu Tepelere bir şans verin, Heatcliff'in etkileyici hikayesine tanık olun.
Eğer ufacık bile olsa gözünüz klasiklerden korkuyorsa, korkunuzu yenin ve bence Uğultulu Tepelere bir şans verin, Heatcliff'in etkileyici hikayesine tanık olun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder